Cumhuriyet tarihinden bugüne ülkemizin tüm dönemlerini hepimiz gözümüzün önüne getirelim.
Yokluklar, Çaresizlikler, Acılar yaşamış bir halk. Memleketine ilaç gönderilmediği için evlatlarını kaybeden anneler. Bir kuru ekmek ve soğanla rabbine şükrederek yaşayan aileler. Çamurlu sokaklar, suyu akmayan evler ve patlayan çöp dağları. Kısacası kaderine terk edilmiş bir halk!
Sömürülen, soyulan bir vatan ve halkı açlığa, yoksulluğa mahkûm edilen insanımız!
Gözünü açmasına fırsat verilmeden ve asla sömürüldüğünün ve soyulduğunun farkına varmaması için oluşturulan "SAĞ-SOL, ALEVİ-SUNNİ, KÜRT-TÜRK kavgaları, Darbeler, Faili Meçhul cinayetler...
Bizler birbirimizi boğazlarken ve birbirimizin düşüncelerini, ideolojilerini sorgularken asla soyulduğumuzun, sömürüldüğümüzün farkına varamadık. Daima kavgalarla bizleri meşgul ettiler.
İşçi Ahmet Ustanın, Merdiven silen eli nasırlı Fatma Teyzenin evlatları sokaklarda ve üniversitelerde birbirini boğazlarken onlar diledikleri gibi öz vatanımızı sömürdüler. Yetmedi birbirine kırdırdıkları vatan evlatlarını idam sehpalarına çıkardılar.
Anneler, Babalar, Ablalar ve Kardeşler gözyaşları dökerken ve birbiri ardına derin acılar yaşarken onlar daima bu topraklarda servetlerine servet kattılar.
Ne zaman insanımız uyanacak oldu 27 Mayıs, 12 Eylül darbelerini hayata geçirdiler. Üstelik birde milletin gözlerinin içine baka baka "Bizim Çocuklar Başardı" dediler.
Peki, kimdi bu Bizim Çocuklar?
Yıllarca memleketi ağababalarının emrine sunan içimizdeki kuklalar!
Milletçe maalesef göremedik bunları. Memleketi sömürenleri, Servetlerine servet katan göbekli Baronları, Memleketi bir tabak içerisinde İngiliz'e ve Amerikalıya ikram eden zihniyeti daima gözden kaçırdık. Görmemizde zaten imkânsızdı. Çünkü bizler Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürd kavgaları ile birbirimizi boğazlamakla meşguldük.
İçimizde bunları gören insanlar olmadı değil. Lakin bu insanları idam sehpalarına çıkararak bile bizlere “Vatan Haini” olarak yutturdular. Adnan Menderes bu oyunu gören liderlerden biriydi. Bu ülkenin eli nasırlı ve yoksul bir ailenin çocuğuydu. En büyük suçu memleketi sömürenleri görmesi ve bu sömürü düzenine bir son vermek istemesiydi. Yoksulluğa, Açlığa ve Çaresizliğe mahkûm olan vatanının ve insanının feryadı duymuştu Menderes. Kulaklarını, Yüreğini ve gözlerini kapamak yerine canını ortaya koyarak bu yerleşik düzene, Baronlara dur demek istemişti. Bir sabah sessizce idam ettiler. Çünkü Menderes onlara göre oyunbozandı. Ne tesadüftür ki aynı cümleleri bugün Başbakan Erdoğan içinde kullanıyorlar. Çünkü onlara göre halk daima yönetilen olmalı ve asla sesini çıkarmamalıydı. İşçi Mehmet amcanın oğlu, Ev hanımı Fatma Teyzenin evladı daima işçi, esnaf ya da çoban olmalıydı. Asla memleketi yönetmeyi aklından bile geçirmemeliydi. Baronların, Yerleşik düzenin kırmızı çizgisiydi bu. Onlara göre daima kendileri ya da çocukları yönetmeliydi bu ülkeyi. Bunun için Menderes’i, Özal’ı ve Erbakan’ı istemediler. Bugün Başbakan Erdoğan’ı istememe nedenleri de bu. Açıkça şunu söylüyorlardı; “Bizi bir çobanın oğlu mu yönetecek!”, “Bizim istemediğimiz bir şeyin bu ülke olması mümkün değil”, “Benim oyum ile bir çobanın oyu bir olabilir mi…”
Asla bu ülkenin insanlarının birbiri ile kucaklaşmasını arzu etmediler. Bunun için memleketi kavgalara, çatışmalara ve darbelere mahkûm ettiler. Bir kardeşi Sağcı diğer kardeşi Solcu yaptılar. Velhasıl kardeşi kardeşe kırdırdılar. Kürt kardeşlerimizi, Başörtülü kardeşlerimizi öz vatanında ikinci sınıf vatandaş muamelesi ile yargıladılar. Ne Kürt kardeşimizin Kürtçesine ne de Başörtülü kardeşimizin inancına saygı gösterdiler. Bunun için “Bizim istemediğimiz bir şeyin bu ülke de olması mümkün değil” diyorlardı.
Bugün kürsülerden yine aynı nutukları atıyorlar. Çünkü ağababaları öyle emrediyor. Türkiye kalkınırken, Kürt,Türk, Alevi,Sünni insanımız birbirine yeniden sarılırken, İnsanımız işsiz parası alırken, Çocuklarımız kitap parası ödemeyip birde üstüne aylık bakım parası alıyorken, yoksul Anadolu insanı üniversitelere harç parası ödemeden kaydını yaptırırken, Kürt kardeşimiz özgürce dilini konuşurken, Başörtülü kardeşlerimiz özgürce üniversitelere, resmi sınavlara girerken, Yoksul,Dul ve Bakıma ihtiyaç duyan insanlarımız devletimizden hak ettiği değeri görerek aylık maaş alırken bu zihniyetin ağababaları çılgına dönüyor. Ağababalarına ve onların içerideki kuklaları olan Yerleşik Düzen ve Baronların emrine bağlanan memleket muslukları artık onlara değil milletimizin emrine bağlanıyor.
Sıkıntıları bu. Çünkü eskisi gibi insanımız hastane kapılarında parasızlık yüzünden ölürken, kayıt parası bulamadığı için çocuklarımız okula gidemezken, kardeş kardeşi boğazlarken onlar Boğaz manzaralı eğlence mekânlarında ceket yakarak ve tabak kırarak hayvanlar gibi eğlenemiyor. Bir gece de ağızlarında puroları ile servetlerine servet katamıyorlar. İşte bugün, bunun için kürsülerden “Özgürlük, Demokrasi ve Hukuk Yok” diye nutuklar atıyorlar. Çünkü onların özgürlükten, demokrasi ve Hukuktan anladığı şey; memleketi ağababaları ile birlikte özgürce soyup, soğana çevirmektir. Ve tüm bunları yaparken de memlekette kimsenin gıkının çıkmamasıdır.
FATİH KELEŞ
2014 MAYIS
0 Yorumlar