İngilizler ve Fransızlar birinci dünya savaşından sonra Osmanlı coğrafayasını işgal ettikleri zaman; dil, din, tarih, kültür olarak kendileriyle en ufak bağlantısı olmayan milyonlarca insanın yaşadığı bu geniş coğrafyayı ilelebed işgal altında tutamayacaklarını çok iyi biliyorlardı.
İşgalden sonra gerek Anadolu'da gerek Arap coğrafyasında çok sert direniş ortaya çıkmıştı. 10 bin km uzaktaki bu kadar geniş coğrafyayı işgal etmenin maliyetinin altından kalkmaları da imkansızdı. Öyleyse işgalci devletlerin beklentisi neydi?
1) Osmanlı devletini küçük küçük ulus devletlere bölmek
2) Musul kerkük petrolleri gibi stratejik mecralarda kendi şirketlerini imtiyaz sahibi yapmak.
3) Sömürgelerini tehdit eden Hilafet gibi bir siyasi gücün yok edilmesi
4) Boğazları serbestçe, vergisiz kullanarak ticaret yapmak
Bugün bu amaçların hepsine ulaşmışlar mı? Evet.
Yunanlılarla yapılan muharebelerde, toplam şehit sayımız 9 bin civarında. Yunanistan gibi küçük bir devleti yenmenin büyük bir başarı olmadığı aşikar.
"Ama İngilizleri yenemezdik, anlaşmaya mecburduk" şeklinde yapılan itirazlar oluyor. "zaten yenemezdik" diyerek işgalcilerle onların istediği koşullar altında anlaşmak haklı veya geçerli bir mazeret değil. İngiliz kamuoyunun savaşlardan bıktığı, yeni bir savaşı göze almak istemediği ortadaydı. Avam kamarası zabıtlarından bu anlaşılıyor. Hilafet gibi bir siyasi kuvvetle Pakistan'dan Mısır'a kadar etkilediğimiz de ortadaydı. Zira Pakistan ve Hindistan müslümanları hilafet kurtulsun diye milli mücadelede kullanılmak üzere Ankara'ya yüklü bir yardım yollamıştı. Bu paralar M. Kemal'in hesabına yattı. M. Kemal savaştan sonra bu paralarla İş Bankasını şahsna ait özel banka olarak kurdu. Zaten İngilizltere'yi en çok rahatsız eden nokta Hilafetin bu siyasi otoritesiydi.
Bir not daha düşelim, M. Kemal kurtuluş savaşında ordu yönetmedi. %90 zamanını Ankarada siyasi kulislerle geçirdi. Yunan zaferinden sonra Milli mücadeleyi yürüten meclis yani 1. meclis Lozanı imzalamadı. Ne kadar bastırdılarsa da M. Kemal ve İsmet Paşa grubunun buna gücü yetmedi. İmzalatamayınca milletin meclisine darbe yaptılar ve meclisi kapattılar. Tabi bu resmi tarihte yumuşatılarak "meclis feshedildi" olarak verilir. Kurdukları ikinci meclis tamamen tek parti sistemine dayalı, atanan bir meclisti ve Lozanı bunlarla imzaladılar.
Birinci meclisteki muhalefetin etkili isimlerinden biri olan Trabzon milletvekili Ali Şükrü bey Atatürkün muhafız alayı komutanı Topal Osman tarafından suikaste uğradı. cesedi Çankaya'nın bahçesinde tesadüfen bulundu. Bunun üzerine o da öldürüldü.. Çatışmada ölü ele geçirildi denilince olayın üstü kapandı tabi.
Tekrar ana konumuza dönersek, Yunan savaşından sonra henüz İngilizlerle anlaşmamışken ve Lozan görüşmeleri sürerken M. Kemal Paşa orduyu terhis etmiştir. Sivas kongresinden ABD'ye yolladığı manda talebi mektubu (ingilizce metin) yayınlandı. Basit bir arama ile internette bulmak mümkün. Devrimden önce Damat Ferit Paşa ile ortaklığından tutalım, padişahın kızını istemesine kadar, Osmanlı kabinesinde nazır (bakan) olmak için kulis kovalamasına kadar, iktidar ve mevki için yapmadığı kalmamış pragmatik bir subaydan söz ediyoruz. İngilizlerle Yunan savaşı sırasında defalarca görüşmüştür. Samsuna zannedildiği gibi kaçarak değil bizzat İngiliz Yüzbaşı John Godolphin Bennett'in verdiği vize ile çıkmıştır.
Kendi parasıyla çıkardığı Minber Gazetesinde: “Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmayacağını bilmek isterim…” şeklindeki yazısıyla İngilizlere göreve hazırım mesajı iletmesi tarihi gerçeklerdir.
Son olarak birşey daha ilave edelim, Musul ve Kerkük için "Lozan imzalanırken Musul ve Kerkük İngilizlerin elindeydi, nasıl alabilirdik" diye soruluyor. İstanbul da İngilizlerin elindeydi.. Samsun'da da garnizonları vardı falan filan..
Mesele bu değil.
Mesele M. Kemal ve grubunun meclisin kabul etmeyeceği bir şekilde İngilizlerle anlaşıp, orduyu terhis edip, meclise darbe yapıp milli mücadeleyi hedefinden saptırmasıdır. Ankarada toplanan meclis Misak-ı Milli hedefi ile yola çıkmış, Hilafeti kurtarmayı hedefleyen halkın seçtiği vekillerden oluşuyordu. Musul, Kerkük, Dohuk, Halep, Rakka, Haseki, İdlib, Kamışlı, Batum, Batı Trakya, 12 adalar ve Kıbrısı terketmeye razı olacağını ve hilafeti kaldıracağını en baştan söyleseydi M. Kemal Paşa çevresinde kimseyi bulamayacaktı.
Zabıtlarda mevcuttur ki, M. Kemal Paşa Sivas kongresinde sağ elini Kuran-ı Kerim’in üzerine koyarak şu yemini etmişti: ‘Heyet-i Vükelaca tanzim olunup Padişah Hazretlerinin iradesine sunulan yirmi bir maddelik özel talimatta bana verilen yetkiler doğrultusunda padişah hazretlerimizin Anadolu vilayetlerindeki bütün mülki ve askeri memurlar üzerindeki teftiş ve tedkikat görevimi, padişah hazretlerinin müsaadeleri doğrultusunda iftiharla ve sahip olduğum yetkiler doğrultusunda tüm sadakatimle yapmaya gayret edeceğime vallâh billâhi.”
Zannedilenin aksine "Misak-ı Milli" olarak bilinen kararları OSMANLI MECLİSİ almıştır. İngilizlerle anlaşarak Misak-ı Milli'yi delen isim MUSTAFA KEMAL'dir.
Evet Milli Mücadeleyi başlatan o değildi ama bitiren o olmuştur. Kendisinin Samsun'a çıkmasından önce Kars, Oltu vs muharebeleri gibi Yunan savaşına denk sayılabilecek ölçekteki muharebeleri kazanarak Doğu sınırının güvence altına alınmasını sağlayan Kazım Karabekir Paşa Erzurum kongresininin düzenlenmesine de önayak olmuştur. M. Kemal bu kongreyi düzenleyen değil sonradan katılan bir isimdir. Sivas kongesinde ettiği yeminden de anlaşılacağı gibi kendisi padişah namına hareket eden bir meclisin başına geçmiştir. Ve meclis başkanlığı görevinden sonra da bir daha fiilen savaş yönetmemiştir.
Yunan zaferinden sonra işgalci emperyalist devletlerle anlaşılarak Türkiye'nin başına geçen bu ekip, tek parti yönetimi kurmuştur. İngilizlerin işgal esnasında yapamayacaklarını ilke ve inkılaplar adı altında yapıldı. Bunlardan en önemlisi de hilafetin kaldırılmasıdır. Savaşın kahraman paşalarının savaştan sonra bir bir asılması yada sürgüne gönderilmesi konularına hiç girmiyoruz. Türkiye'de asılan yada öldürülen sıradan insan sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor ki onlara girmedik bile. Yunan savaşında 9 bin askerimiz şehit olmuşken ilke ve inkılaplardan doğan iç çatışmalarda ve istiklal mahkemesi idamlarında, sıkı yönetim bölgelerindeki yetkili paşaların keyfi idamlarında 100 binlerce insanımızı kaybettik. O insanlar bu şekilde değil de İngilizlere karşı gitseydi bırakın Musul'u, Basraya kadar ineceğinize emin olabilirsiniz.
FATİH KELEŞ
Twitter; @FatihKeles
Facebook; TrFatihKeles
Web; FatihKeles.net
0 Yorumlar