Çanakkale harbi bütün şiddetiyle devam ederken; hem İngilizler hem de İstanbul-Osmanlı devlet ricali, müdafaa hattının çökeceği, boğazın geçilip, İstanbul’un işgal edileceği kanaatiyle gün saymakda idiler.
Hükümetin, pâyitaht’ın Anadolu’da münâsip bir yere nakli için verdiği kararı Pâdişâh Mehmed Reşat da tasdik eder.
Birkaç sene evvel tahttan indirilen Sultan Hamid, o sırada Beylerbeyi sarayında tutulmakdadır.
Sadrazam Talat Paşa ile Harbiye nâzırı ve Başkumandan vekili Enver Paşa onu ziyaretle, durumu ve kararı anlatarak kendilerinin nereyi tercih edeceğini sorarlar Sultan Hamid meseleyi anladıktan sonra şunları söyler:
–“Bir kere, ne yapıp edip bu harbe girmemeniz gerekirdi; girdiniz.
-Saniyen, mecbur kalındı ise, kara devleti olan Osmanlı’nın İkisi de kara devleti olan Almanya+ Avusturya ile değil., deniz devleti vasıfları çok daha ağır basan İngiltere+Fransa+İtalya ile ittifak etmesi icap ederdi; aksini yaptınız. Bunu da mı akıl edemediniz?
-Sâlisen, ben Çanakkale’yi öyle tahkim ettim ki, eğer bu durumunu muhafaza edebilirseniz müttefik donanma ve orduları değil, bütün dünyâ gelip dayansa oradan geçip İstanbul’u işgal edemezler.
-Dördüncüsü, dedem Fâtih İstanbul’u fethettiğinde Bizans imparatoru Konstantin, surların iç kesiminde muharebe kıyafeti ve elinde kılıcı ile ölü bulundu. Ben Osmanoğlu Abdülhamid Konstantin’den daha üstünüm. Çanakkale yarılırsa, düşman ancak benim cesedimi çiğneyerek İstanbul’u işgal edebilir.
-Siz nereye giderseniz gidin, ben buradan bir yere gitmem” der.
Talat Paşa, geri dönerken şu soruyu sorar Enver Paşa’ya:
–“Sultan Hamid’i devirmekle yediğimiz haltı şimdi anlayabildin mi?”(1)
Peki, “yediğimiz Haltı” ifadesi bu millete neye malolmuştur?
Bunu 1882 Yılında Kahire’de yazdığı bir kitapta İngiliz diplomatı, Wilfred S. Bulunt, “İslam’ın geleceği” isimli eserinde (oyunu bildiği için olmalı) 27 yıl evvel açıklamıştır.
-“..Yalnızca bir zaman meselesi olacaktır. Bu yüzden inanıyorum ki İslam, sadece Avrupa ve Batı Asyadaki bir siyasal kayba değil, ayrıca Rusya’nın yutacağı Müslüman nüfusunun bulunduğu Osmanlı topraklarının kaybına hazırlıklı olmalıdır. Tabii Avrupa’nın bunca asırdır Müslümanlığın simgesi olarak gördüğü Osmanlı Türklerinin bir gün Müslümanlıktan çıkmaları tarihin ilginç bir intikamı olacaktır. Yine de bu, çocuklarımızın veya torunlarımızın yaşayarak görebilecekleri bir intikamdır. (Sahife;96)
Neticede bir darbe ile iktidara gelen (aslında getirilen) İttihatçılar 1.Dünya Harbi’ne girer ve 24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması ile Bir İmparatorlu’ğu bitirirler.
15 Ocak 1924 tarihinde İngiltere Kralı V. George, Avam Kamarası’na yaptığı açış konuşmasında, Lozan’ı ilgilendiren bir kanun tasarısının derhal görüşülmek üzere Parlamentonun gündemine geleceğini belirttikten sonra şu çarpıcı cümleyi sarf eder: “Bu tasarı kabul edilir edilmez Lozan Antlaşması onaylanmış olacak ve YENİ BİR ÇAĞ AÇILACAKTIR..” (*)
…
“Turan olalım derken viran olduk…”
“Hürriyet Kahramanı” ilân edilen Enver Paşa, Mondros Ateşkesi sonrasında 1 Kasım 1918 Cumartesi gecesi bir Alman denizaltısı ile ülkeyi terk ederken, yâveri Mersinli Cemal Paşa’ya,
-“Paşam, bütün ef’âlimin (eylemlerimin) hesabını vermeye hazırım.. Turan yapacaktık, viran olduk. Bizim en büyük günahımız, hatamız Sultan Hamid’i anlayamamaktır. Yazık paşam, çok yazık! Siyonistlerin oyununa âlet olduk ve onların hıyanetine uğradık!”(2 ve 3)
0 Yorumlar