Paranın gücünü kullanarak demokrasiyi by-pass etmek!
Demokrasiye karşı etkili bir silahtır para. Halkın seçtiği hükümetleri düşürmek için ulusal paranın değeri ile “oynamak” ise eskiden beri kullanılan bir taktiktir. Meselâ yeraltı zenginliklerini Fransa’ya kaptırmak istemeyen Gine halkı 1958’de yapılan bir referandum ile “tam bağımsızlık” dedi ve Paris’i uyuz etti.
Peki Paris ne yaptı?
Gine’nin ihtiyacı olan bütün teknisyenlerini geri çekti, teknik belgeleri Fransa’ya kaçırdı, köprü yol vs altyapıyı yıkarak gitti. Ama bu da yetmedi. Ahmed Sékou Touré önderliğinde kurulan hükümeti devirmek için 1960 senesinde Fransız gizli servisi büyük miktarda sahte para basıp dağıttı ve fiatlar bir anda çıldırdı. Öyle ya, altın ve uranyum çalmak için Mali’deki gibi katliam yapmak, bir yerleri bombalamak şart değil ki.
El Kaide gibi bir öcü-kukla yoksa el altında, ekonomik silahlar var. Uzaktan kumandalı isyan çıkartırsınız, halkın iradesiyle başa gelen bir hükümeti güçsüz/ beceriksiz /gayrımeşru gösterirsiniz, sonra da devirip yerine kendi adamlarınızı koyarsınız. Sağcı, solcu, İslâmcı fark etmez, bütün darbelerde ve devrimlerde ortak olan “teknik” unsurlar vardır.
(Bkz. Curzio Malaparte’nin harika kitabı Darbe Tekniği: Türk ordusu neden (artık) darbe yapamıyor?)
Sorospu çocukları geliyoooor!
“İngiltere Merkez Bankası’nı soyan adam” diye ünlenen Georges Soros para kullanarak hükümet mühendisliği yapan ilk finansçılardan biri oldu. Sene 1992, avro para birimi henüz ortada yok. Avrupa Para Sistemi (APS) denen bir mutabakat var; ulusal para birimleri alt ve üst sınırlar içinde dalgalanıyor. Bu “kabul edilebilir” risk seviyesi Avrupalı merkez bankalarının hem bağımsız kalmalarını hem de belli bir mali disiplin içinde hareket etmelerini sağlıyor. Gelin görün ki “bizim” Soros’un başka planları var: 16 eylül günü sterline karşı oynuyor ve Londra’yı şoka sokuyor. Zira aşırı değer kaybeden İngiliz ulusal parası APS’ten çıkmak zorunda. Soros o gece 1 milyar dolarcık bir kâr ediyor ama asıl hedefi başka. İzleyen günlerde İtalyan lireti ve İspanyol pesetası da aynı darbeyi yiyorlar Soros’tan. Temmuz 93’te Fransız frangına geliyor sıra. Görünürde paranın değer kaybetmesine sebep olacak bir şey yok. Fransa’nın makro göstergeleri olumlu: Enflasyon düşük, dış ve iç borçlanma sürdürülebilir seviyede, dış ticaret dengesi fazlasıyla pozitif. Ama Soros’un çelme taktığı frank paldır küldür düşmeye başlıyor. Fransız Merkez Bankası üç haftada bütün rezervlerini tüketiyor. Alman Merkez Bankası Paris’e destek olmak için 60 milyar mark harcayarak 210 milyar frank satın alıyor ama nafile. Frank da APS ile belirlenen kırmızı çizginin altında artık. Avrupalılar %2,5 olan “makul” dalgalanma sınırını %15’e kadar genişletiyorlar önce. Ama geriye kurtaracak bir şey kalmayınca APS çöküyor.
Soros’un amacı hükümet devirmek değildi o sıralar. “Bizim” Georges sadece ulus-devletlere belli mevzularda hükmetmek istemişti. Paranın ve piyasaların gücünü kullanarak demokrasiyi by-pass etmek, hükümet mühendisliği yapmak istiyordu. Yani sandıkla, partiyle uğraşmadan, referandum demeden Avrupa’ya (ve sonra dünyaya) kendi “OPEN SOCIETY” vizyonunu dayatmaktı amacı. Başardı da.
Kısacası bir halkın kendi hükümetini seçme, kendi yasalarını yapma özgürlüğü ile yerli/yabancı iş adamlarının ekonomik serbestlikleri çatışabilir. Böyle durumlarda bazı iş adamları demokratik rejimi yıkıp yerine liberal bir diktatörü geçirmek isterler. Şili’de halkı işkenceler altında inleten diktatör Pinochet uzun süre Hayek gibi liberal düşünürlerin ve Amerikalı iş adamlarının açık desteğini almıştır. Bir başka deyişle demokrasi ile liberalizm çatışabilir. Bizzat Liberal düşünür Friedrich August von Hayek’in Şili’li bir gazetecilye yaptığı röportajda ifade ettiği gibi:
”Şahsen liberal bir diktatörü liberal olmayan demokratik bir hükümete tercih ederim – Personally I prefer a liberal dictator to democratic government lacking liberalism.” (1981, Renee Sallas, El Mercurio)
AK PARTİ’yi devirmek kaça patlar?
Türkiye’de seçimle başa gelmiş bir hükümet yerli/yabancı bazı iş adamlarının ayağına basarsa bu insanlar kendi güdümlerinde bir diktatörü tercih edeceklerdir. Büyük şirketlerin ve bankaların çıkarları elbette sıradan halkın çıkarlarından önemlidir(!) Peki kaç para? Yani AK PARTİ hükümetini devirmek için kaç para gerekir? Hemen cevap verelim:
Bir kere Gine veya ve Latin Amerika ülkeleri gibi kolay lokma olmaz Türkiye. GSMH’sı, ihracatı, endüstriyel üretimi, ürün çeşidi fazla büyük. Üstelik borsayı sallamak, yerli ve yabancı sermayeyi kaçırmak, bu yolla işsizliğin artması vs. Bunlar zaman alan şeyler. Peki ya Fransız Frangına uygulanan yüklenme Türk parasına karşı yapılamaz mı? Tahmin ediyorum Merkez Bankası 150-200 milyar dolarlık bir rezerve sahiptir. Yani bu saldırı teorik olarak mümkün ama büyük maddi imkânları devreye sokmaları lâzım. Merkez Bankası karşı önlem alır, iş uzar. Operasyon yine kârlı olmaktan çıkar. Neden “kârlı” diyoruz? Bir banka soymak için harcanack para bir bakkal dükkanına kıyasla kat kat fazladır. Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez. Aynı şey geçerli; başbakan yüzünden 5 milyarlık rant kaybeden bir banka/holding hükümet devirmek için tutup da 40-50 milyar doları ziyan etmez.
Demek ki enflasyonu düşmüş, büyüme hızında dünya ikincisi olmuş, IMF borçlarını kapamış, kredi notları ve borsası yükselen bir ülkede (sadece) para kullanarak darbe yapmak çok pahalı. Hatırlayın, Soros’un Paris ve Londra’da darbe yapmaya niyeti yoktu, sadece bir konuda ellerini zorlamak istemişti.
Sonuç
Neticede AK PARTİ’’yi devirmek için “makul” bir bütçe 1 milyar doların altında olmalı. İyi de bu kadar az parayla ne yapılır? Küçücük bir kamp ateşi yüzünden hektarlarca orman yanabiliyorsa 40-50 milyon dolarla neden darbe yapılmasın?
Zannediyorum bunun mükün olduğu Gezi olayları sırasında çıktı ortaya. Meselâ Ankara’daki göstericiler İstanbul’a kıyasla çok daha fazla şiddet uyguladılar. Ayrıca şurayı burayı işgal etmediler. Doğrudan başbakanın ailesini ve çalışma arkadaşlarını hedef aldılar. Ateşe verilen binaların listesi dikkatle incelenirse anlık öfke değil çok önceden belirlenmiş bazı güzergâh ve hedeflerin olduğu ortaya çıkar.
Amaç neydi? Başbakanın akrabalarını, bazı bakan ve milet vekillerini yerlerde sürüklemek ve bu görüntüleri CNN + BBC kanalıyla dünyaya naklen servis yapmak? Gerçekten de gazeteci hatası sayılmayacak çok şeyler oldu:
Batıdaki gazetecilerin 2009’dan kalma trafik kazalarını “polis şiddeti diye göstermesi,
Olaylar başlamadan çok önce CNN tarafından kiralanan görüntü nakil araçları,
CNN’nin AK PARTİ mitinglerindeki kalabalığı protesto diye yayınlaması,
Alman gazetelerinin şiddet uygulayan bir Amerikan polisini “Türk” diye yutturması,
vs
Bütün bu anormallikler böyle bir küresel hazırlığa işaret etmiyor mu?
Bu birinci hedef tutmazsa en azından “etkili/yetkili” birilerinin çalısma odasını talan etmek, devletin artık işlemediği, kendini dahi koruyamadığı mesajını vermek. Yani Saddam’ın veya Kaddafi’nin devrildiği sıralardaki görüntülere benzer birşeyler yakalamak. Üçüncü bir hedef ise paniğe kapılan polislerin gerçek mermiyle kalabalığa ateş açması, 200-300 göstericiyi öldürmesi olabilirdi. İlk kurbanlar verildikten sonra ölenlerin kimliklerine göre provokasyonun gerisi gelirdi: Kürtler, Alevîler…
Paranoyak mı göründü size?
20 gün boyunca ağaç/park konusundan çok “polis gerçek mermi kullanıyor yaralanan var, ölen var, polisler lütfen emirlere itaat etmeyin” türünden mesajların Twitter’da dolaşması da mı dikkatinizi çekmedi?
Manipülasyon… Olmasını istediğin şeyleri zaten olmuş gibi göster, medyayı kendi zaferine inandır, zihinleri hazırla, polisi, valiyi mağlubiyete ikna et. Onlar da tam bunu yaptılar. Kısaca küçük bir kamp ateşi yakıp büyük bir ormanı tutuşturmak istediler. Ya da 50 milyon dolar dolar harcayıp 5-6 milyarlık rantlarını kurtarmak diyelim. Kısaca “rantabl” bir operasyondu hedeflenen. Bu seferlik olmadı.
Derindüşünce
0 Yorumlar