CIA, 1947’de Truman Doktrini’yle birlikte, ABD’nin mason Başkanı Henry Truman tarafından kurulmuştu. 1949’da Başkan’ın onayı ile başka ülkelerin iç işlerine karışma yetkisi aldı.
CIA, 1953’te İran petrol kaynaklarını millileştiren Musaddık’ın devrilmesi, 1954’te Guatemala Başkanı’nın görevden uzaklaştırılması ve bunun gibi birçok eylem gerçekleştirdi. 1950’li yıllarda masonların teşkilat üzerindeki etkinliği, ABD Dış İşleri Bakanı John Foster Dulles’in kardeşi ve üst dereceli bir mason olan Allen Dulles döneminde iyice güçlendi.
CIA Şefi Robert Gates
Masonların CIA üzerindeki etkisi halkın büyük çoğunluğu tarafından bilinmez. Oysa CIA’in iç ve dış faaliyetlerinde masonların yönlendirmesinin açıkça görüldüğü pek çok olay vardır. Bu olayları teşhis etmenin en önemli yöntemlerinden birisi, yapılan eylemin neticesinin kimin lehine olduğunun doğru tespit edilebilmesidir. Bu yönde bir inceleme yapıldığında, CIA’in zaman zaman masonlar ve Siyonistlere fayda sağlayacak eylemlerde bulunduğu açıkça görülecektir.
1960’lı yıllardan başlayarak CIA, Amerika’nın, diğer deyişle söz konusu lobi ve sermayedarların, hoşuna gitmeyen devlet adamlarına karşı örtülü cinayet planları düzenlemiştir. Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Çu En Lay, Burma’yı ziyaretinde, CIA’in hazırladığı bir bombalı suikastten kıl payı kurtulmuştur. Kongo’nun devrimci lideri Patrick Lumumba 1960’da önce zehirli pasta ile öldürülmek istenmiş, daha sonra CIA’in katkısıyla yok edilmiştir. Yerine Mobutu getirilmiştir. CIA, ilginç cinayet yöntemleri geliştirmiştir:
“Fidel Castro’yu zehirli puro ile ortadan kaldırma planının altından çıkan CIA Başkanlarından Colby, Senato Soruşturma Komutanlığı’nda verdiği ifadelerle CIA’in yüz metre uzaklıktan atılan zehirli iğneler geliştirdiğini, bu iğnelerle öldürülenlerin otopsi kontrollerinde hiçbir ize rastlanmadığını itiraf etmiştir.”
Bu operasyonların önemli bir kısmı ise Mossad ile birlikte yürütülmüştür:
Colby, CIA’in Şili’de Allende rejimine karşı girişilen darbedeki rolünü de yadsımamıştır. CIA Ortadoğu’da, Mossad’la beraber ortak operasyonlar düzenlemiştir.” (Milliyet, 20 Temmuz 1980)
22 Aralık 1985 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan, CIA Afrika Şefi John Stockwell’in, CIA’in Afrika’da yaptığı katliamlarla ilgili olarak New Africa dergisine yaptığı açıklamalarla ilgili haber.
CIA’in temel amacı, Amerikan hükümetlerinin, çoğunluğu gizli olan davranışlarına güç kazandırıp desteklemek, ABD’yi, rakip tanımayan uluslararası tek lider yapacak bir dünya düzeni kurmaktır. Hak ve hukuk çerçevesinde yürütüldüğü müddetçe bu amaçta bir sakınca yoktur. Her ülke kendini koruyacak, istikrarını sağlayacak ve güçlendirecek faaliyetlerde bulunur, bu esnada istihbarat birimlerini de kullanır. Ancak bu hedefe ulaşmaya çalışırken, temel insan haklarını ihlal eden, halkın çıkarından ziyade yalnızca belli çevrelerin çıkarlarını korumayı amaçlayan bir politika izlenmesi kabul edilebilir değildir.
L’Histoire dergisinin 1984 yılı Eylül sayısının 70. sayfasında, CIA şu şekilde anlatılmaktadır:
“CIA devlet içinde devlet gibi. İstediğini yapıyor. Kanunun üzerinde yer alıyor. Yerleşik yapının yıkılmasında yer alıyor. CIA pek çok gazeteciyi bilgi kaynaklarını öğrenmek için takip ettirmiştir. 1960-1965 yılları arasında Fidel Castro’yu öldürmek için CIA sekiz tane komplo düzenlemiştir. Çok değişik yöntemler kullanılarak-dolmakaleme zehir koyarak, zehirli purolarla, vücudu zehirleyen mayolarla- Castro öldürülmeye çalışılmıştır.”
Dünyanın Gerçek Hakimleri isimli kitapta da CIA’in bazı faaliyetleri şöyle anlatılmaktadır:
“31 Mayıs 1961’de öldürülen Trujillo, 2 Kasım 1963’de öldürülen Güney Vietnam Cumhurbaşkanı Ngo Dinh Diem, 22 Ekim 1970’de öldürülen Şili lideri Rene Schneider; CIA tüm bu olanlardan haberdardı. Gerekli silahları o temin etmişti. Eisenhower’ın Lumumba’yı öldürme emri verdiği kesin. Trujillo’nun öldürüleceğini de haber almıştı. Castro olayından herkes haberdardı. Bir tek Kennedy haberdar edilmemişti.
Küba’ya yönelik operasyonlarda ABD’nin her zamanki gibi tehlikede olma durumu yoktu. Ne Castro, ne Trujillo, ne de Allende Amerika için bir tehlike teşkil etmiyorlardı. Küba’da Batista sayesinde Amerika, aslında Yahudi şirketleri ITT, Standard Oil, General Motors, General Electric gibi şirketler vasıtasıyla yer altı kaynaklarının %90’ını, şekerin %40’ını, demiryollarının %45’ini, petrolün %100’ünü kontrol ediyorlardı. Kumar, fuhuş, alkol, uyuşturucu piyasası da CIA kontrolündeki mafyanın elindeydi.” (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.30)
Eski CIA ajanı Philippe Agee, yaptığı açıklamalar ve yazdığı kitap ile bütün dünyada büyük yankı uyandırmıştı.
CIA şeflerinden William Webster
1960’lı yıllarda Küba’da CIA, mafya ile de iş birliği yapmıştı. Domuzlar Körfezi Çıkartması’nda mafya eski sermayelerini yeniden ele geçirmek istiyordu. Amerikalı yazar Beni Lyrocs, Amerika kıtasındaki uyuşturucu ve silah kaçakçılığına ilişkin yazdığı kitapta, CIA’in uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karıştığı ülkelerde iç karışıklık ve darbe çıkardığını anlatmaktadır. 70’li yıllardaki CIA’in eylemleri Gonzales Mata’nın kitabında ise şöyle aktarılmaktadır:
“70’li yıllarda sokaktaki insanın anlayamayacağı, ama araştıran için çok önemli olaylar olmuştu. Silah şirketi Lockheed’in skandalı (son hedefi İtalya Cumhurbaşkanı Giovanni Leone), Watergate Skandalı, CIA tarafından hazırlanan katliam ve ihtilaller, Carrero Blanco’nun saf dışı bırakılışı ve daha birçok olay… İtalya’da Fiumicino’nun, Calabressi’nin, Moro’nun, Fransa’da Revelli-Beaumont’un, Suarez’in, Zenteno’nun, Garcia Plata’nın öldürülmesi CIA’e bağlı eylemler.” (Les Vrais Maitres du Monde, Gonzales Mata, sf.12, 14)
“Üçüncü dünya ülkelerinde Mossad’la birlikte operasyonlarını düzenleyen CIA’in Afrika’daki eski şefi John Stockwell, New Africa dergisine yaptığı itiraflarında CIA’in üçüncü dünya ülkelerinde gerçekleştirdiği gizli operasyonlar yüzünden 2-3 milyon insanın öldüğünü söyledi. Örneğin, CIA’in Endonezya’da gerçekleştirdiği operasyonda toplam 800 bin kişi öldü. Herkes tarafından bilinen Phoneix planı uyarınca katledilen 20.000 Vietnamlı da bu rakama dahildir.” (22 Aralık 1985, Hürriyet)
“CIA Nikaragua, Kamboçya ve Angola’ya askeri müdahalede bulundu. CIA’in etkin Başkanı William Casey bu konuda daha temkinli olan Başkan Yardımcısı John Mc Mahon’un istifa edip, yerine Robert Gates’in geçmesiyle daha da rahatladı. Son zamanlarda CIA’in faaliyetlerinde askeri müdahaleler dışında bir çeşitlenme de söz konusuydu. Çad’da Hissene Habren’in iktidara gelişinde katkısı olmuştu. Liberya’da Başkan Samuel Doe’nin korunması için alınan önlemlere yardımcı olmaktaydı. Etiyopya’da, Surinam’da, Mauritius’ta ise politikaya iyice burnunu sokmuş, muhalefete destek vermişti.” (Nokta, 4 Mayıs 1986)
“12 yıl CIA’de çalıştıktan sonra istifa eden John Stockwell: ‘Amerikan Senatosu’nun yaptığı bir araştırmaya göre, 1961’den bu yana CIA, birkaç bin gizli harekata girişmiş, bu harekatların çoğu kanlı olmuş. Bu harekatlarda toplam 3 milyon insan öldürülmüş, öldürülenler Rus değil, hatta çok az bir kısmı dışındakiler komünist bile değil, Üçüncü Dünya halkları. ABD’nin yaptığı, siyasetini onaylamadığı bir ülkenin siyasetini ve hükümetini değiştirmek amacıyla o ülkede kargaşa yaratmak. Örneğin Sandinista gerillalarını değil, Nikaragua halkını sefalete sürükleyerek ülkeyi çökertmek.” (Cumhuriyet, 18 Mart 1985, “Hükümet Devirme Tekniği”, Yalçın Doğan)
CIA’in dış ülkelerdeki eylemlerinde AID’i (Uluslararası Kalkındırma Örgütü) paravan olarak kullandığı da farklı kaynaklarda yer alan bilgilerdendir. Ayrıca DIA da (Savunma İstihbarat Örgütü) CIA’e yardımcı görev görmektedir. Bütün bu kuruluşlar ise 40’lar Komitesi tarafından denetlenmektedir.
“CIA İran, Sudan, Suriye, Guatemela, Ekvator, Zaire, Guyana, Gana’daki hükümetlerin devrilmesiyle ilgili suikastlerde görev yapmıştır. Yunanistan’daki albayların baskıcı rejimini iktidara getirme faaliyetlerine katılmıştır.” (CIA Diary, Philip Agee, sf.8)
“CIA İran’dan Şili’ye, Tibet’ten Guatemala’ya, Libya’dan Laos’a, Yunanistan’dan Endonezya’ya kadar ülkelerin politik iç işlerine karışmakla suçlanmıştır. Suikastler, darbeler, oy satın alma, ekonomik savaşlar hepsi CIA’in eşiğinde yatmaktadır. Bugün dünyada CIA’in karışmadığı öne sürülen çok az politik kriz vardır.” (American Foreign Policy, Charles W. Kegley, Eugene R. Wittkopf, sf.110)
Clinton döneminde CIA Başkanlığına getirilen James Woolsey de Mossad’la yakın ilişkisi olduğu bilinen CIA şeflerindendir ve hatta bazı çevreler tarafından ‘Mossad ajanı’ olduğu ifade edilmektedir:
“Clinton tarafından CIA Başkanlığı’na getirilen James Woolsey Mossad ajanı.” (The Spotlight, 1 Şubat 1993)
“CIA’in yeni Başkanı James Woolsey, Jimmy Carter’ın Donanma İkinci Sekreteri’ydi ve İsrail ile olan ilişkileri kuvvetlendirme taraftarı olan bir kişiydi, kendini İsrail’e adamıştı. Les Aspin ve Woolsey, İsrail ordusuna daha fazla yardım sağlamak için çalışan Jewish Institute for National Security Affairs (JINSA)’nın Yönetim Kurulu’ndaydı. Aspin 1992’de JINSA’dan Henry Jackson ‘Distinguished Service Award’ (Özel Hizmet Ödülü) almış ve Yahudi topluluğu ile İsrail’in olağanüstü destekçisi olarak tanımlanmıştır.” (The Spotlight, 1 Şubat 1993)
0 Yorumlar