Paris’te yaşanan kanlı saldırılardan üç gün sonra Türkiye’den gelen açıklamalar şoka neden oldu. Ankara, Fransız yetkililerini Bataclan saldırganlarından biri hakkında iki kez uyardığını duyurdu.
İsmini açıklamayan bir üst düzey Türk yetkili “Ankara, Fransa vatandaşı olan 29 yaşındaki Mustefai konusunda Paris’e iki kez bilgi verdi” açıklamasında bulundu.
Fransız hükümeti, 22 Ekim 2014’te Türk makamlarından, 4 terör şüphelisi hakkında bilgi talebinde bulundu. Fransızlar tarafından araştırılmayan Ömer İsmail Mustefai’nin ilgili 4 şüpheli ile hareket ettiğinin tespit edilmesi üzerine, Aralık 2014 ve Haziran 2015’te Fransa’ya bilgi verildi. Ancak Fransa’dan Türkiye’ye herhangi bir geri dönüş olmadı.
Fransa söz konusu saldırgan eylem yaptıktan sonra Ankara’dan bilgi talebinde bulundu.
Charlie Hebdo saldırılarının ardından Paris’teki ikinci büyük terör eyleminde güvenlik ve istihbarat zafiyetinin ortaya çıkması üzerine İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve’den açıklama gecikmedi. Bakan Cazeneuve, “Sıfır risk denen bir şey yoktur. Uzun süredir araştırmalarımızı sürdürüyor, Suriye’den gelenleri durduruyor, saldırıya geçenleri etkisiz hale getiriyoruz. Ancak istihbarat servislerimiz artık çağa ayak uydurmalı ve kullandıkları araçların yenilenmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Sadece Türkiye değil Irak yönetimi de IŞİD lideri el Bağdadi’nin verdiği saldırı emrine dair istihbaratı Fransa ve başka ülkelerle paylaştı. Ancak Fransız istihbarat görevlisi böyle bilgileri her zaman aldıklarını belirtirken, Bağdat’tan gelen bilginin değerlendirmeye alınmadığı iddia ediliyor. Öte yandan Bağdat’tan gelen mesajda saldırganların eğitim aldıkları ve Rakka’dan Fransa’ya gönderilecekleri gibi önemli detayların yer aldığı belirtiliyor.
Güvenlik zaafı sadece istihbarat boyutunda değil. Saldırının ardından kanlı eylemler –Charlie Hebdo saldırısında olduğu gibi – devam ediyor. Nitekim saldırganları taşıyan aracı kiralayan Salih Abdelsalam Fransa’dan Belçika’ya giderken yapılan kimlik kontrolünden rahatlıkla geçmeyi başarıyor.
İstihbarat ve güvenlik zafiyetinin gözler önüne serildiği bu saldırılar IŞİD’in bir güç gösteri olarak değerlendiriyor. Cepheyi Avrupa’ya çeviren IŞİD, kamuoyunu korkutarak ve ırkçılığın yükselmesine neden olarak Avrupa’da taban elde etmeye çalışıyor.
Uzmanlar Avrupa’da yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı karşısında, farklı halklarla inanç gruplarının barış demokrasi talebi ile mücadele edilmesi gerektiğini savunuyor.
Mohamed Abdel Azim, euronews: Paris Science Po Üniversitesi Uluslararası İlişkiler uzmanı Profesör Bertrand Badie ile birlikteyiz. Konuk olduğunuz için teşekkürler. Paris saldırılarının ardından öncelikli konular değişti. Esad’ın gidişi,IŞİD ile mücadelenin ardından, ikinci plana mı atıldı?
Bertrand Badie: Fransa hükümeti, karanlık cuma gecesininde yaşanan, acı veren olaylar ve kriz karşısında dış siyasetinde değişikliğe gitme (bu neredeyse imkansız) veya aynı çizgide devam ederek bir çıkmaza girme gibi iki tuzak arasına kıstırıldı. Fransa orta yolu seçti. Hükümet kendi çizgisi üzerinde kaldı. Askeri müdahaleye olumlu bakan ve aynı zamanda bu müdahalenin getirdiği risk ve tehlikeleri kabullenmeyi tercih etti. Rusya’ya doğru atılmış bir adım ve henüz açık olarak belirtilmese de Esad’a doğru atılmış yarım bir adım söz konusu. Bu şekilde yorumlanabilir. Bu adımlar yeni diplomaside yapılan marjinal değişiklikler.
Mohamed Abdel Azim: Uluslararası toplum saldırılar öncesine göre IŞİD karşısında daha mı birleşmiş durumda?
Bertrand Badie: Asıl sorun burada. Yani IŞİD nedir? IŞİD’e karşı müdahale nedir? IŞİD’den gelen müdahale nedir? Bu soruya çok basit bir şekilde cevap veriyoruz; “Bu bir savaştır” diyoruz. Ancak Avrupalının hafızasında savaş aynı zamanda bir çok anlama geliyor. Dev güçlerin sarsılması, devletlerin sarsıntısı, birbirine karşı savaşan orduların harekete geçmesi veya yeni bir diplomasiye, aynı zamanda müzakerelere başlamaya hazır olmak… Bu anlama gelir bir savaş. Ama IŞİD ile bunların hiç biri yaşanmadı. Dolayısıyla IŞİD’in kimliğini devletin önüne geçen bir yönetim olarak algılayarak ona ulaşmanın en iyi yolunun savaş olduğunu belirtmek bence sorunu anlamamanın bir göstergesi ve bu soruna tamamen yanlış bir cevap.
Mohamed Abdel Azim: Küreselleşen dünyada terör tehdidi uyuyan hücrelerde gizli. Avrupa buna karşı ne yapabilir?
Bertrand Badie: Uyuyan hücre kavramı bize bugün nelerin öncelikli olduğunu gösteriyor. Bugün ilk sırada olan devletler veya ordular değil. Toplumlar ön sırada. Bu şiddet eğilimi toplumun derinliklerinden geliyor. Şiddet uzmanlar tarafından kurgulanıyor. IŞİD veya El Kaide birer şiddet girişimcileri. Dolayısıyla biz savaşı devlet boyutunda veya dev güçlerin bir çatışması olarak görüyoruz ama aslında bu toplumların dönüşümü, ayrışması, ve parçalanmasından kaynaklanan bir savaş. Kurtuluş ve güvenliğimiz için toplum yapımızı gözden geçirmeliyiz. Fransız halkının, toplumunun işleyiş koşulları üzerinde durmalıyız. Fransa toplumunda sadece uyuyan hücreler yok, aynı zamanda hayal kırıklığı, gerginlik, şiddet, hoşgörüsüzlük var. Tüm bunlar yaşanan felaketin mayası. Aynı zamanda Suriye ve Irak toplumları gibi kaynağa da inilmeli, bu toplumların bir sosyal sözleşmesi olmadığından dolayı savaşa gittiği bilinmeli. Barışı sağlamanın en iyi yolu yerel aktörleri harekete geçirerek toplumsal sözleşmeyi yeniden sağlamaktan geçiyor. Dışarıdan gelen devlet veya süper güçlerin müdahalesi ile bu çatışmaların tedavi olabileceğini zannetmiyorum.
euronews
0 Yorumlar